SEYYAHATNAME- AZİZ NESİN
AZİZ NESİN-
SEYYAHATNAME
Sevgili Aziz
Nesin
Ölümünden 22 yıl sonra bile değişen
pek bir şey yok! Daha da geri gitmemiz haricinde. Ama sen bunu zaten
biliyordun. Yaşadığın dönem içindeki politikaları, insanları sonraki dönemlerde
ne olabileceğini zaten kestiriyordun. Ah Azizciğim seni unutmak ne mümkün.
Eserlerin burada. Güvendeler şimdilik. Henüz yakarım diyen yok. Onu önümüzdeki
günlerde beklemekteyim. Henüz tam anlamıyla batmışız gibi durmuyor ama çok zamanda
görünmüyor. Hedef 2023 malum. Neyse yapacak çok şey varda, yapanımız yok.
%60lık bir değer var ortada. O değer artık daha da fazla. Televizyon,internet
diye bir şey var. Sen yaşarken o kadar yaygın değildi ama şimdi herkesin
evinde. Bir gör hala %60 oranını verir misin görürüz. Neyse sana ülkemizden
güzel haberler vermek isterdim ancak pek siyaset yapmayı sevmiyorum. Artık bu
işi sana bırakıyorum.
Sevgilerimle
İstanbul Büyük Şehir Tiyatrosu-
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz oyunundan
Aziz Nesin ile ilk tanışmam oldukça
geç dönemde oldu. Onu daha genç yaşımda tanımak isterdim. Üniversite 1. sınıfta
Yaşar ne Yaşar Ne Yaşamaz adlı eseriyle tanımıştım. Bu eseri de bir çok eseri
gibi siyasi taşlamaydı. Yaşar devletin işine geldiğinde ( askerlik, vergi
vb...) durumlarda yaşıyor, Yaşar'ın hayatını etkileyecek önemli durumlarda
devletin işine gelmiyorsa yaşamamaktadır. Bu eser ile karşılaşmam İstanbul
Şehir Tiyatrosunda olmuştu. Daha sonra romanını da okumuştum. Kitabın başında
Aziz Nesin ailesiyle bir tatil bölgesine gittiğini, perişan bir halde bir çocuk
yanına gelerek ondan bir şey istediğinden bahseder. Çocuğa bakar sonra kendi
oğluna ve düşünür. "Bu çocuk yaşıyorsa bu yaşamıyor, bu yaşamıyorsa bu
yaşıyordur." Bu şekilde başlayan bir fikir ile Yaşar ne Yaşar Ne Yaşamaz
adlı eser yazılmıştır. Aziz Nesin okuduğum için o dönemde "Anarşist"
olarak adlandırılmıştım. Hatta 1970'lerde zulüm çekmiş olan büyüklerim
"Aziz Nesin'i dışarıda okuma,insanlar kötü davranabilir hatta dayak
yiyebilirsin" demişlerdi. Lütfen Komünist okulda okumak biraz anarşizm sağlar.
Güme de güm, güme de güm...
Heeey!
Efendi, ağa, bayan, bay, hanım, hey!
Arkadaş, yoldaş, kardeş, heeeyyy!
Duyduk, duymadık demeyin:
Kafanızın içinde varsa beyin,
Kimselere söylemeyin!
Beyni olana coplar iniyor beynine!
Kimbilir nerelerde bu gece,
Yine sürüyor eğlence,
Beyne yapılan işkence!
Başlıyor sorgu,
Suçlular sanığı getirdiler.
Konuşamıyordu.
Belki de yaşamıyordu.
Onun yerine coplar konuşuyordu.
İlk cop vurdu:
-Adı?
-Demokrasi.
-Görülmemiş böylesi,
Çıkmıyor hiç sesi,
Bu nasıl demokrasi?
-Efendim bu 1973 modeli, yerli malı,
made in Törkey demokrasi olup canı çıkar, ama çıkmaz sesi.
-Güzel, çıkmıyor sesi.
Peki, ya kokusu?
Nedir bu koku, nedir bu koku?
Sardı Dünyayı,
Kim yedi bu boku?
Budur benim bildiğim, gördüğüm;
Başlayınca sıkı, artınca baskı,
sahibini dövemeyen eşeğini, eşeğini dövemeyen semerini, semerini dövemeyen
çulunu,çulunu dövemeyen kendi başını,dizini döver.
Seyahatname
deyince aklınıza Evliya Çelebi gelmektedir inşallah. Geliyordur canım :) Neyse
konumuza dönelim. Evliya Çelebi'nin yazmış olduğu Seyahatname oldukça ünlü bir
kitaptır, ünü yazıldığı döneme ışık tutmasından, bir çok alanının
kullanabileceği kaynak olmasındandır. Kimler okudu diye sorsam sanırım çok
nadir okuyan çıkar. Sizler de haklısınız 2 ciltlik 1000lerce sayfayı okumak
cesaret ister. Ama kısaltılmış halde kitap haline de getirilmiştir.
Aziz Nesin'in yazmış olduğu Seyyahatname ise Evliya Çelebi'nin
eserine gönderme yapmaktadır. Başı bile oldukça benzer başlar. Evliya
Çelebi'nin eserinde Evliya bir gün rüyasında peygamber efendimizi görür ve
Peygamber Evliya'ya "Gez!" emrini verir, bu şekilde Evliya Çelebi
dünyayı gezmeye başlar. ( Kitabı çok uzun zaman önce okumuştum çok net
hatırlamıyorum ama gelen kutsal biriydi). Aziz Nesin'in eserinde ise bir adam
ateşli hastalığa tutulur. Sayıklamalarında "Bir zengin olsam ben...."
şeklindedir. "Yetiş ya Hızır" diye de sayıklamaktadır ve bir gün
Hızır yerine Hıyar gelir. " Hıyarlar ne zamandan beri saygın oldular da
Aleyhüselam deniliyor" der. Alınan hıyar "Hıyar deyip geçme, bu
pahalılık böyle giderse benim gibi Hıyarı rüyanda bile göremeyeceksin"
der. Daha sonra Hızır gelir ve ondan ne istediğini sorar. Ateşler içindeki
hasta adam "zengin olmak istiyorum diyeceğine gezgin olmak isterim"
deyince dileği yerine gelir.
Amerikalı bir kadının 1 günlük İstanbul gezisini anlatmaktadır. Bu
gezide ona 4 adam eşlik eder. Sıradan insan Bekir, imam Selim, tercüman Erkal
ve Almanyalarda çalışıp hiçbir dil öğrenmeden gelmiş Abbas Efendi. Bayan
Redmavs, Amerika'da yardım ettiği bir Türk tarafından önerilen arkadaşları ile
İstanbul turuna çıkar. Bu turda kadının başına gelmeyen kalmaz. Bol çukurlu
İstanbul yollarında her çukura düşer, sokaklardan geçerken üzerinden pis
bulaşık suyu dökülür, üzerine halı silkelenir, taciz edenler olur, satıcılar bir
şeyler satmak için kadını hırpalar, tuvalet bulamayıp vapurda altına yapar
vb... bir çok macera yaşar. Kadın bunları yaşar ancak yabancısı olduğu kültür
ona öyle bir anlatılır ki, üzerinden aşağı dökülen su yabancılara hoş geldin
manasına gelir, satıcılar yabancılar ile ilgilenmeyi çok sever yok ona yardımcı
olan Türk erkeklerinin niyetleri masumdur. Bir taraftan da Kadının bir akrabası Aya doğru
yola çıkar. Onlar ile aynı zamanda gerçekleşen bu olayda İstanbul ve Amerika
farkını da görmekteyiz. İstanbul'da çukurdan çukura düşüp, insanların
tavırlarını çekerken, diğer ülke Dünyanın çevresini dolaşıp Aya bayrak
dikmektedir.
Kitaptan Alıntı:
- Diyelim ki bir hamamda yıkanmak kaç
paradır? Bakarsın tarifesine. Diyelim 3 lira. Hadi bakalım, 3 Liraya hamamda
yıkanda çık, göreyim seni. Peştamal tutanı para ister, kapıyı açanı para ister,
nalın vereni para ister, ayakkabı çevireni para ister. Sonra 3 Liraya yıkanmak,
salt yıkanmak üç lira. Sabun parasını ayrı alırlar, su parasını ayrı isterler,
kese parası ayrı, tas parası ayrı.... Yıkanmak 3 Lira diye girersin hamama, 15
Lira versen zor yakanı kurtarırsın. Ya da bir paran yoksa rezil olduğunla
kalırsın.
-Kadının kafasına indirilen bir
destiyle kadın yere yığılıp başından oluk gibi kan akmaya başladı. Erkal bana,
Bayan Redmavs'a "Bizim buralarda bu eski töreye uyarak, yılda bir gün su
tanrısına bir kız kurban edilir" demiş.
-Biz tarih boyunca gayetle idareci
insanlarızdır. Öyle idareciyizdir ki, olanı olmayanı her şeyi idare ederiz.
Örneğin; İstanbul'da su yoktur, ama koskocaman sular idaresi vardır.
İstanbul'da elektrik varla yok arası bir şeydir, ama gayet iyi bir Elektrik
idaresi vardır. Demokrasi diye hiçbir şey yoktur, ama mükemmel bir demokratik
idare vardır. Olmayan şeyleri nasıl idare ettiğimizi, yabancıların kafaları
almaz.
NOT: Aziz
Nesin yazıyorsa hiç çekinmeden alın. Gülmekten karnınıza ağrılar girecek. Ama
unutmayın anlatılan bizim gerçeklerimiz. Gülerken ağlayabilirsiniz de :)
Yayınevi: Nesin Yayınevi
Sayfa Sayısı:131
İlk Yayın Tarihi: 1976
Kitabın Adı: Seyyahatname (Duyduk Duymadık Demeyin)
Yorumlar
Yorum Gönder