Kayıtlar

Aralık, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

RAHEL TANRIYLA HESAPLAŞIYOR - STEFAN ZWEİG

Resim
William Dyce - Rachel (Rahel) "Beni duymadın mı, Her zaman, her yerde olan tanrım, beni duymadın mı, her şeyi duyan tanrım, yoksa cahil bir kulun olan ben mi açıklayayım sana? Kıskanmıştım ben de, tıpkı şimdi benim çocuklarım Senin yerine başka tanrılara tütsü yaktığında senin kıskandığın gibi. Senin için merhamet etmiştim. Fakat Sen Tanrıy'san Her şeyin efendisiysen o zaman hoşgörünün onların kibrinden, merhametinin onların hatalarından daha büyük olması gerekmez mi? Eğer merhametin sonsuz değilse, Sen de sonsuz olamazsın. O zaman Sen de TANRI değilsin. Sen yabancı bir Tanrı'sın, öfkeli bir Tanrı'sın, cezalandıran bir Tanrı'sın, sadece seni sevenleri seven ve sadece merhamet edene hizmet eden ben, ben, Rahel o zaman seni meleklerinin önünde reddediyorum!       Rahel, sevgili Rahel bu ne büyük bir cesarettir ki sen Tanrı ile böyle konuşuyorsun. Yoksa Stefan sen misin! Stefan Zweig'in bilmem kaçıncı kitabı ile yeniden buluşmanın heyecanını ...

YÜREKTE BUKAĞI - TOMRİS UYAR

Resim
"Kentlerde kimse birbirini tanımıyordu. O güne kadar tanımayı pek düşünmemişlerdi, ama artık önemliydi; tanınmayanlar kuşkuyla süzülüyordu. Bıyıktan, saçın tarayış biçiminden, kısalığından ya da uzunluğundan, giyiniş özelliklerinden, bir düşmanlık, bir dostluk belirtisi çıkarılmaya çalışıyordu." Bukağı, bir ağır ceza yükümlüsünün kaçıp kurtulmasını engellemek için ayağına vurulmuş pranganın ucundaki demir halka da olabilir, yırtıcı bir kuşun evcilleştirilmesi için ayaklarına bağlanmış ipeksi bir mendil de... Ama bukağı yüreğe vurulursa ne olur?  Tomris Uyar'ın 1979 yılında Sait Faik Öykü Armanağı kazanan kitabı Yürekte Bukağı, sıkıyönetim döneminde yaşamın her alanında yüreklerine bukağı vurulmuş kişileri ele alıyor.  "Savaşlar, kırımlar, hep başka yerlerde, dışarda geçmiş. Gelip gidenlerden böyle birkaç iz kalmış. Bu toprak eski, yorgun cansızlıktan. Deniz, artık vereceği bir şey kalmamışçasına yorgun vuruyor kıyıya.  Radyoda fasıl: Sensiz ey şuh... Saa...

TEPEDEKİ EV - SHİRLEY JACKSON

Resim
"Tepedeki Evin sessizliği yine dört bir yandan üstüne çöktü. Kocaman bir canavar tarafından çiğnenmeden yutulmuş minik bir yaratığım, diye düşündü ; canavar içinde benim küçük hareketlerimi hissediyor." Shirley Jackson Tepedeki Ev. Shirley Jackson'ın en ünlü kitabı olan Tepedeki Ev bize psikolojik bir gerilim sunmaktadır. Perili olduğuna inanılan ( daha çok canlılığı üzerine tartışılan) bir evde 1 haftalık bir macerayı anlatmaktadır. Bir doktorun 3 esas denek ile beraber deneyimlerini not ettiği, her şeyin bilinçli ve onaylı yapıldığı bu macerada duygusal derinliğe girilmeye çalışılmış. Bu günlerde dizisinden dolayı oldukça ünlü olan kitap Siren Yayınları tarafından çevrilmiştir. Çevirisinin kötülüğünden midir nedir! beğenmedim. Kitabın yarısı filmi diğer yarısı ise kendisinden bile bağımsız bir kurguyu içeriyor. Diyaloglardaki tutarsızlık, hikayenin olay kurgusunu etkiliyor. Orijinal böyle midir bilmiyorum ancak ününü hak etmemiştir. THE HAUNTED 1999...

ŞAİR EVLENMESİ - ŞİNASİ

Resim
"Sen ve eşin birbirinizi her yönden  tanıdığınız halde ne olaylar yaşadınız bir bak!"      Şair Evlenmesi, duyar gibiyim "Yaa, bu bizim ilk Türk tiyatrosu değil mi?" evet tam üzerine bastın. Batılı anlamda ilk Türk Tiyatro oyumuz olan Şair Evlenmesi tek perdeden oluşan, kısa bir oyundur.           Görücü usulu ile evlenen yoksul bir şairin kandırılması, düzeltilmesini eğlenceli bir dille konu almaktadır. Kısa bir metin olsa da içeriği bize çok şey anlatmaktadır.       Müştak Bey, Avrupai kültürü benimsemiş yoksul bir şairdir. Sevdiği Kumru Hanımla evlenmek ister. Kumru Hanım da Müştak Beyi sevmektedir. İkisi de birbirlerini tanıdıkları halde Müştak Bey araya görücü koyarak evlenme planları yapar. Görücüler iş bitirir ve düğün günü gelir. Kumru Hanımın Sakine adında yaşı 40'ı aşmış bekar bir ablası vardır. İmam ve görücüler Müştak Beyi kandırarak Sakine Hanım ile evlendirirler. Bu durum karşısında yıkılan aşı...

BİR ÇÖKÜŞÜN ÖYKÜSÜ - STEFAN ZWEIG

Resim
"Ansızın, gizemli ve maceralı bir şekilde ortadan kaybolmak, yokluğunu bütün sarayı şaşkına çevirecek kalıcı bir muammayla bağdaştırmak istiyordu." "Sürekli kandırmak istemek, gerçek eylemlerini bir yalanla örtmek onun karakteriydi."      Madame De Prie, XV. Louis döneminde yaşamış bir kadındır. Saray soylularından olan kadın halkı fakirleştirmek, fazlaca saray harcamasında bulunmak suçlarından dolayı Fransa Kralı tarafından sürgün edilir. Bu hikaye onun sürgün edilişinin hikayesidir. İktidar sahibi ve ilgi odağı olduğu dönemleri özlemektedir. Bu içsel bunalım onu istemediği bir noktaya getirir. Ölümü ile en azından ölümsüz olmak istemektedir. Bunu başarabilir mi? Ölümü kalanlar için etkileyici olmuş muydu? İçinde bulunduğu durumu yazar oldukça sade ve etkileyici bir dil ile anlatmaktadır.           Öyküyü okurken kadının içinde olduğu durumu anlasak bile, ona çok fazla empati kurabildiğimi söyleyemeyeceğim. Yaptığı ve içind...

KÜÇÜK ŞEYLER - SAMİ PAŞAZADE SEZAİ

Resim
"Birbirlerinden önce amaçlarına ulaşmak hırsıyla birbirlerini çiğneyerek menfaat dünyasında başarıya hücum eden insan akıntısına girmiş, insan ihtiraslarının sığındığı karanlık köşelere kadar sokulmuştu." "Meğer o eşitlikçi tebessüm kendisine değil, bütün aleme, bütün eşyaya aitmiş."            Sıradan insanın başına gelmesi muhtemel sıradan olayları, acıları, ümitleri, hayal kırıklıklarını yani gerçek hayat karşısında yaşamamız muhtemelen olayları usta bir dil kullanarak anlatmıştır. Türk Edebiyatında modern anlamda hikayenin ilk örneklerini kazandıran Sami Paşazade Sezai, Küçük Şeyler için yazdığı önsözde, neyin anlatıldığının değil, nasıl anlatıldığının önemli olduğunu vurgulayarak hikayenin gücünün ayrıntıda gizli olduğunu ve güzel yazıldığı sürece basit konuların da önem kazanacağını söyler.           Basit hikayelerin içinde insanların kendilerinden bir şeyler bulabileceği hikayeler barındırmaktadır. Bunl...